Koca Seyit
Bornova Gündem köşe yazarımız Salim Yılmaz, bu haftaki köşe yazısında bir kahramanı anlattı. Koca Seyit'i. Bir ''gezi yazısı'' şeklindeki köşe yazısını okuyunca zaman zaman duygulanacaksınız. Koca Seyit'i bir de torunundan dinleyeceksiniz, hem de Salim Yılmaz'ın kaleminden. Bir de yazıda Bornova Kaymakamı Fatih Genel'in Koca Seyit'in köyünde yaptıklarını göreceksiniz. Unutmadan Koca Seyit'in torununun selamını buradan Kaymakamımıza ileteyim. Lafı uzatmayayım hoş bir yazı ile sizlere baş başa bırakayım.
04 Haziran 2022 - 11:05
KOCA SEYİT
Bir yılı aşkındır yaşamımızı sürdürdüğümüz Denizköy, Kuzey Ege’nin hemen her yerine günübirlik seyahatlere elverişli konumda. Ayvalık örneğin; atladınız mı arabaya, bir saat sonra oradasınız. Cunda’ya tekneyle ya da köprüyü kullanarak geçmek size kalmış artık!.
Asos? Biraz erken çıkmanız yeterli. İkibuçuk saatlik bir yolculuktan sonra altını üstüne getirebilirsiniz!
Buralar bilindik yerler; olanaklar ölçüsünde gezdik de!
Bu yazıyla bambaşka bir yere gideceğiz. Bir kahramanı selamlayıp mezarı başında ‘ Fatiha ‘ okuyacağız. İkinci kuşaktan torunu Muhammed’in ağzından büyük dedesi Seyit Onbaşı’yı anlatıp, anacağız. Bornova bağlamında hoş bir sürpriz de yazının satır aralarında bizi bekliyor!
Haydi!.
Sabah sekiz gibi uyandık. Hafta sonu nedeniyle köy kalabalık ya. Aklım da gönlüm de firarda..
Kahvelerimizi yudumlarken sataştım Merih’e! ‘ Bir yerlere gitsek mi? ‘
Elbette yavaş hareketlerle kahvesinden bir yudum alıp gözlerime bakarak yanıtladı: Görmediğimiz bir yer olsun ama!.
İşte beklediğim..
Hanidir Havranlı Koca Seyit’i araştırıyordum. Denk geldi!
Çanakkale kara savaşları nice destanı barındırır içinde; doğrudur. İşte o kara savaşlarını 1915 yılının rüzgardan, fırtınadan yıkılan ilk aylarında boğaza giren İtilaf Devletleri donanmasının amirali ve Çörçil öngörmemişti!. Sorunsuz Marmara’ya açılıp payitahtı ele geçirme niyetindeydiler; olmadı, bir avuç vatan evladı oldurmadı!.
İngiliz ve Fransız donanmalarının o dönem için en ihtişamlı yüzen savaş makineleriydiler..
İngiliz filosundan Queen Elizabeth, Agamemnon, Lord Nelson, Inflexible, Triumph, Albion, Irresistable!.
Bitmedi!
Vengeance, Swiftsure, Majestic, Prince George, Ocean ve Cornwallis..
Bouvet, Gaulois, Souffren, Charlemagne ve Canopus ise Fransız donanmasından..
Bizim tarafımızda bir avuç topçu tabyası ve Nusrat mayın gemisi!
1915’in 19 Şubatında ardı ardına girdikleri boğazda ateş kusmaya başladılar. Donanma komutanı Amiral Carden’di.. Onca ateşe rağmen Türk Tabyaları’na zarar veremediklerini anlayınca Çörçil’le görüştü; ateşe devam emrini aldı!. Etti de.
O arada tabyaların desteğindeki Nusrat hayalet gibi dolaşıyordu canavarların arasında. İzmir Körfezi’nde martılara gevrek atar gibi mayınla döşüyordu su yollarını..
En kısa aydır ya Şubat!. Çok ama çok uzun geçti muktedirler için.. Amiral Carden sinir krizlerinin uzantısında görevden alındı. Yerine ‘ Bitir artık şu işi ‘ denilerek Amiral de’Robeck getirildi.
Bir daha saldırdılar. Fransız filosu karaya yakındı!. Pişmanlığa zaman bile bulamadılar. Kaçarlarken Gaulois isabet aldı. Bouvet ise Nusrat’ın mayınlarından kurtulamadı; 603 personeliyle boğazın buz gibi suları arasında kayboldu..
17 Martı 18’ine bağlayan gece uyumadılar. Ya herro ya merroydu!
Seyyar tabyalar pire gibidir karada! Sabit tabyalara yönelir toplar. Başarı gelmez. Irresistable yara alır. Kaçmaya çalışırken Nusrat’ın mayınlarından birine toslar! Ocean top atışıyla kurtarmaya koşar. Kahramanca savaşan Mecidiye Tabyası yerle bir olmuştur. Koca Seyit ve Niğdeli silah arkadaşı ise hayattadır. Ancak, sorun büyüktür! Top mermisini yatağına koymaya yarayan vinç düzeneği parçalanmıştır. O arada Ocean ateş kusmaya devam etmektedir. Koca Seyit hayatta kalan arkadaşına ‘ Yardım et ‘ diye haykırarak sırtlar top mermisini, yerleştirir yatağına. Dümen aksamından vurulur Ocean. Bir daha, bir daha tekrarlanır bu muazzam sahne!. 18 Mart 1915 günü boğazın soğuk sularına gömülen Ocean Elizabeth gemisiyle birlikte İtilaf Devletleri’nin doymaz iştahıydı.
Havranlı Koca Seyit Çanakkale Deniz Savaşı’na son noktayı koymuştu!.
Dediydim ya yukarıda; hanidir aklımdaydı diye!. Ver elini Havran..
İşim gereği otuz yıl kadar önce ziyaret etmiştim bu şirin ilçeyi. Köyümüze 110 kilometre kadar uzaklıkta. Dostlarımız Mehmet ve Aysun’la çıktık yola. Ayvalık – Burhaniye üzerinden Edremit yol ayırımına geldiğimizde ters tarafa, Hasan Boğuldu’ya sapıp oksijen depoladık önce. Sorumlu belediyeyi buradan kutlamak isterim. Düzen, temizlik ve görevlilerin nezaketi Avrupa’da bir ören yerinden çok daha üst düzeydeydi. Darısı Dikili’nin başına!!!
Akşama doğru Havran’a ulaştık.
Yönlendirme tabelalarının yardımıyla ilçe merkezinden kuzeye doğru nefis manzaralar eşliğinde ondört kilometre sonra köye vardık.
Cumhuriyet öncesi Manastır, sonrasında Çamlık; Seyit Onbaşı’ya vefa amaçlı son ismiyle Koca Seyit Köyü’ne..
Makale ölçülerini geçtiğimin farkındayım. İçimden geldiği gibi yazdığımın da farkındayım. Cep telefonu marifetiyle çektiğimiz fotoğraflar var. Editörüm yayımlanmaya layık görürse; gezi yazısı kimliğine büründürüveririz biz de!
Devam o halde..
Köyden yaklaşık bir kilometre daha kuzeyde bulunan mezarlığa çevirdik yönümüzü.
İşte orada! Son derece mütevazi, sade bir mezar. Mezar taşını karşınıza aldığınızda sağ tarafta göndere çekili ve gururla dalgalanan bir al bayrak. Gösteriş yok, kibir yok.
Mezar taşının en üstünde göğe bakan bir ay-yıldız.. Hemen solunda dalgalanan bir bayrak motifi.. Mermiyi sırtlarkenki temsili resmi işlenmiş sadece.. Resmin hemen altında Koca Seyit Çabuk ismi var.. 1889 – 1939 tarihlerinin hemen altında tüm mezar taşlarında gördüğümüz ‘ Ruhuna Fatiha ‘ ibaresi.. Gezegenin en kanlı savaşlarından birinde; gidişatı insanüstü bir refleksle değiştiren vatan evladının mezarıdır betimlemesini yapmaya çalıştığım.
Köyüne döndükten sonraki hayatını okuduğunuzda Anadolu insanının o canım mütevazılığını gözünüzde canlandıracak ve çok şeyi sorgulayacaksınız; eminim..
Köy mezarlığından çıkıp sağa döndüğünüzde Anıt çıkıyor karşınıza. Bir tak yapılmış; Koca Seyit Anıtı tam alnına işlenmiş.
Tertemiz her yer. Heykelden kompozisyonlar müthiş. Kapının iki yanında yöresel ürünler satan köylülerle konuşuyoruz. Kahramanın ikinci kuşaktan torunu Muhammed Yıkar’ın anıtın görevlisi olduğunu öğreniyoruz. Ekliyor gururla; ‘ Köycek akrabasıyız zaten! ‘..
Küçük bir müze de var yerleşkede. Hemen yanında Muhammed’in odası yer alıyor.
Kalben sarılıp tanıtıyorum kendimi. Müzedeki her parçayı sanki ilk kez anlatırmış gibi heyecanla aktarıyor. Laf lafa eklenirken Bornova’dan olduğumu söyleyince ışıldıyor gözleri! O’ndan dinleyelim..
‘ Ali Murat Kaymakamımız çok ilgilendi. 2006’ydı. Burasını açtık. Hep anarız. Sonra Fatih Genel Kaymakamımız geldi. Çok emek harcadı, çok. Kitaplar yazıldı, yarışmalar düzenlendi o dönem. 18 Martlarda binlerce ziyaretçimiz oldu burada. ’
Sayın Fatih Genel halen Bornova Kaymakamı. Editörümüzden bir rica da Muhammed’in selamını iletmesi olacak Fatih Bey’e. Bornova’ya ilk gelişimde ben de bir çay içimlik uğramak istiyorum uygun zamanında. Güzellikleri alkışlamak gerekiyor, takdir edip devamı için yüreklendirmek gerekiyor..
Kahramanımıza odaklanacak olursak..
1889’da Havran’a bağlı Manastır Köyü’nde doğdu. 1909 yılı bitmeden asker oldu. Terhis hep karanlıktı. 1912’de birliğiyle Balkan Savaşı’nda çarpıştı. Yıllarca cepheden cepheye savruldu. Balkan Harbi’nin ardından Çanakkale’de, Mecidiye Tabyası’nda görevlendirildi. Tam 9 yıl sonra, 1918’de terhis oldu. Ulusal Kurtuluş Mücadelesi başlayınca Büyük Taarruza katıldı. Ölümcül yaralar aldı. Zafer haberini bile hastanede aldı. Sessiz sedasız yine köyüne döndü.
Ketumdu. Ne mermi kaldırıp Ocean’ı yerle bir ettiğini, ne de Büyük Taarruz’daki anılarından bahsetti köyünde. Keçi çobanlığı yaptı. Rızkını kazanmaya yetmeyince odun kömürü yapıp sattı. Yakınları ‘ Müracaat et. Sana madalya verirler, maaş bağlarlar. ‘ deyince hep diklendi. ‘ Vatan için yaptık biz onları ‘ deyip kapattı hep konuyu..
Nisan 1934.
Mustafa Kemal Atatürk Balıkesir’den Çanakkale’ye giderken Havran’da konaklar. 19 yıl önce yine bir Nisan günü, Eceabat’ın Maydos’undaki karargahında misafir edip kahramanlığını övdüğü Seyit’tedir aklı. Edremit Kaymakamı’ndan bulunup getirilmesini rica eder.
Burada sözü yine Muhammed Yıkar’a bırakalım.
‘Dedem odundan eve dönünce askerleri görür evde. Korkar önce. Askerler nahiyeden geldiklerini ve Mustafa Kemal Paşa’nın kendisini beklediğini iletirler. Üstünün başının Paşa’nın huzuruna çıkmaya uygun olmadığını, ayrıca Ankara’ya gidecek tren parasının da olmadığını söyler Koca Seyit. Askerler Paşa’nın Havran’da olduğunu söyleyince yola çıkarlar. Önce Nahiye Müdürünü görürler. Müdür, aceleyle kendi giysilerinden verir dedeme. Ceket boyu ve kolları da kısa kalır hatta üzerinde. ‘
Huzura çıktığında ellerine sarılır Koca Seyit, Paşa’nın; ‘’ Hoşgeldiniz, sefa getirdiniz paşa hazretleri ‘’ der. Hal hatır faslından sonra ne iş yaptığını sorar Mustafa Kemal Paşa. Keçi çobanlığı yaptığını, arada oduna gittiği yanıtını alır. Üzülür Paşa! Kendisinden bir isteği olup olmadığını sorduğunda ise; ‘’ Ben halimden memnunum. Bazen odun keserken korucularla karşılaşırım. Baltamı almasınlar yeter Paşam. ‘’ sözleri duygulandırır büyük lideri. Odadakilere dönüp şu konuşmayı yapar:
‘’ Efendiler. Lütfen bu kahramanın durumuyla yakından ilgilenin. Memleketimizi bunlar kurtardı. Cumhuriyet bunların desteği ile kuruldu. Kimseye muhtaç etmeyin bu yiğitleri.. ‘’
Bu görüşmede ve sonrasında kendisine maaş bağlanmasını kabul etmez. Görece kısa ömrünün son döneminde Havran’da bir zeytinyağı fabrikasında hamallık yaparken vereme yakalanır ve 1939’da hayata gözlerini yumar.
Dostlarım.. Üç beş dakikada okunabilecek yazı için bir haftadır araştırma yapıyorum. Konuyla ilgili gereksiz ve özünden uzak çok şeye rastlayınca üzüldüm.
276 kiloydu! Hayır efendim; 215’ti.
Harp zamanlarında uydurulur böyle şeyler diyene bile rastladım maalesef!
Gerçek olan; bu cennet vatanın onbinlerce Koca Seyit’in kararlılığı ve yiğitliyle kurulduğu..
Gerçek olan; alçak gönüllülük ve Anadolumuzun ( çoğu kaybolmaya yüz tutan ) yüce değerleri..
Gerçek olan; günlerden Pazar olmasına rağmen anlatmaya çalıştığımız bu muhteşem tarihsel kişinin mezarında ve anıtında topu topu üç aile olmamız..
Lütfen gidin!. Koca Seyit orada.. Torunu Muhammed Yıkar orada..Tüm içtenliğiyle ağırlayacaktır sizi..
Bitirirken; toprağa karışmış şehitlerimize minnet, gazilerimize uzun ömür diliyorum…
Bir yılı aşkındır yaşamımızı sürdürdüğümüz Denizköy, Kuzey Ege’nin hemen her yerine günübirlik seyahatlere elverişli konumda. Ayvalık örneğin; atladınız mı arabaya, bir saat sonra oradasınız. Cunda’ya tekneyle ya da köprüyü kullanarak geçmek size kalmış artık!.
Asos? Biraz erken çıkmanız yeterli. İkibuçuk saatlik bir yolculuktan sonra altını üstüne getirebilirsiniz!
Buralar bilindik yerler; olanaklar ölçüsünde gezdik de!
Bu yazıyla bambaşka bir yere gideceğiz. Bir kahramanı selamlayıp mezarı başında ‘ Fatiha ‘ okuyacağız. İkinci kuşaktan torunu Muhammed’in ağzından büyük dedesi Seyit Onbaşı’yı anlatıp, anacağız. Bornova bağlamında hoş bir sürpriz de yazının satır aralarında bizi bekliyor!
Haydi!.
Sabah sekiz gibi uyandık. Hafta sonu nedeniyle köy kalabalık ya. Aklım da gönlüm de firarda..
Kahvelerimizi yudumlarken sataştım Merih’e! ‘ Bir yerlere gitsek mi? ‘
Elbette yavaş hareketlerle kahvesinden bir yudum alıp gözlerime bakarak yanıtladı: Görmediğimiz bir yer olsun ama!.
İşte beklediğim..
Hanidir Havranlı Koca Seyit’i araştırıyordum. Denk geldi!
Çanakkale kara savaşları nice destanı barındırır içinde; doğrudur. İşte o kara savaşlarını 1915 yılının rüzgardan, fırtınadan yıkılan ilk aylarında boğaza giren İtilaf Devletleri donanmasının amirali ve Çörçil öngörmemişti!. Sorunsuz Marmara’ya açılıp payitahtı ele geçirme niyetindeydiler; olmadı, bir avuç vatan evladı oldurmadı!.
İngiliz ve Fransız donanmalarının o dönem için en ihtişamlı yüzen savaş makineleriydiler..
İngiliz filosundan Queen Elizabeth, Agamemnon, Lord Nelson, Inflexible, Triumph, Albion, Irresistable!.
Bitmedi!
Vengeance, Swiftsure, Majestic, Prince George, Ocean ve Cornwallis..
Bouvet, Gaulois, Souffren, Charlemagne ve Canopus ise Fransız donanmasından..
Bizim tarafımızda bir avuç topçu tabyası ve Nusrat mayın gemisi!
1915’in 19 Şubatında ardı ardına girdikleri boğazda ateş kusmaya başladılar. Donanma komutanı Amiral Carden’di.. Onca ateşe rağmen Türk Tabyaları’na zarar veremediklerini anlayınca Çörçil’le görüştü; ateşe devam emrini aldı!. Etti de.
O arada tabyaların desteğindeki Nusrat hayalet gibi dolaşıyordu canavarların arasında. İzmir Körfezi’nde martılara gevrek atar gibi mayınla döşüyordu su yollarını..
En kısa aydır ya Şubat!. Çok ama çok uzun geçti muktedirler için.. Amiral Carden sinir krizlerinin uzantısında görevden alındı. Yerine ‘ Bitir artık şu işi ‘ denilerek Amiral de’Robeck getirildi.
Bir daha saldırdılar. Fransız filosu karaya yakındı!. Pişmanlığa zaman bile bulamadılar. Kaçarlarken Gaulois isabet aldı. Bouvet ise Nusrat’ın mayınlarından kurtulamadı; 603 personeliyle boğazın buz gibi suları arasında kayboldu..
17 Martı 18’ine bağlayan gece uyumadılar. Ya herro ya merroydu!
Seyyar tabyalar pire gibidir karada! Sabit tabyalara yönelir toplar. Başarı gelmez. Irresistable yara alır. Kaçmaya çalışırken Nusrat’ın mayınlarından birine toslar! Ocean top atışıyla kurtarmaya koşar. Kahramanca savaşan Mecidiye Tabyası yerle bir olmuştur. Koca Seyit ve Niğdeli silah arkadaşı ise hayattadır. Ancak, sorun büyüktür! Top mermisini yatağına koymaya yarayan vinç düzeneği parçalanmıştır. O arada Ocean ateş kusmaya devam etmektedir. Koca Seyit hayatta kalan arkadaşına ‘ Yardım et ‘ diye haykırarak sırtlar top mermisini, yerleştirir yatağına. Dümen aksamından vurulur Ocean. Bir daha, bir daha tekrarlanır bu muazzam sahne!. 18 Mart 1915 günü boğazın soğuk sularına gömülen Ocean Elizabeth gemisiyle birlikte İtilaf Devletleri’nin doymaz iştahıydı.
Havranlı Koca Seyit Çanakkale Deniz Savaşı’na son noktayı koymuştu!.
Dediydim ya yukarıda; hanidir aklımdaydı diye!. Ver elini Havran..
İşim gereği otuz yıl kadar önce ziyaret etmiştim bu şirin ilçeyi. Köyümüze 110 kilometre kadar uzaklıkta. Dostlarımız Mehmet ve Aysun’la çıktık yola. Ayvalık – Burhaniye üzerinden Edremit yol ayırımına geldiğimizde ters tarafa, Hasan Boğuldu’ya sapıp oksijen depoladık önce. Sorumlu belediyeyi buradan kutlamak isterim. Düzen, temizlik ve görevlilerin nezaketi Avrupa’da bir ören yerinden çok daha üst düzeydeydi. Darısı Dikili’nin başına!!!
Akşama doğru Havran’a ulaştık.
Yönlendirme tabelalarının yardımıyla ilçe merkezinden kuzeye doğru nefis manzaralar eşliğinde ondört kilometre sonra köye vardık.
Cumhuriyet öncesi Manastır, sonrasında Çamlık; Seyit Onbaşı’ya vefa amaçlı son ismiyle Koca Seyit Köyü’ne..
Makale ölçülerini geçtiğimin farkındayım. İçimden geldiği gibi yazdığımın da farkındayım. Cep telefonu marifetiyle çektiğimiz fotoğraflar var. Editörüm yayımlanmaya layık görürse; gezi yazısı kimliğine büründürüveririz biz de!
Devam o halde..
Köyden yaklaşık bir kilometre daha kuzeyde bulunan mezarlığa çevirdik yönümüzü.
İşte orada! Son derece mütevazi, sade bir mezar. Mezar taşını karşınıza aldığınızda sağ tarafta göndere çekili ve gururla dalgalanan bir al bayrak. Gösteriş yok, kibir yok.
Mezar taşının en üstünde göğe bakan bir ay-yıldız.. Hemen solunda dalgalanan bir bayrak motifi.. Mermiyi sırtlarkenki temsili resmi işlenmiş sadece.. Resmin hemen altında Koca Seyit Çabuk ismi var.. 1889 – 1939 tarihlerinin hemen altında tüm mezar taşlarında gördüğümüz ‘ Ruhuna Fatiha ‘ ibaresi.. Gezegenin en kanlı savaşlarından birinde; gidişatı insanüstü bir refleksle değiştiren vatan evladının mezarıdır betimlemesini yapmaya çalıştığım.
Köyüne döndükten sonraki hayatını okuduğunuzda Anadolu insanının o canım mütevazılığını gözünüzde canlandıracak ve çok şeyi sorgulayacaksınız; eminim..
Köy mezarlığından çıkıp sağa döndüğünüzde Anıt çıkıyor karşınıza. Bir tak yapılmış; Koca Seyit Anıtı tam alnına işlenmiş.
Tertemiz her yer. Heykelden kompozisyonlar müthiş. Kapının iki yanında yöresel ürünler satan köylülerle konuşuyoruz. Kahramanın ikinci kuşaktan torunu Muhammed Yıkar’ın anıtın görevlisi olduğunu öğreniyoruz. Ekliyor gururla; ‘ Köycek akrabasıyız zaten! ‘..
Küçük bir müze de var yerleşkede. Hemen yanında Muhammed’in odası yer alıyor.
Kalben sarılıp tanıtıyorum kendimi. Müzedeki her parçayı sanki ilk kez anlatırmış gibi heyecanla aktarıyor. Laf lafa eklenirken Bornova’dan olduğumu söyleyince ışıldıyor gözleri! O’ndan dinleyelim..
‘ Ali Murat Kaymakamımız çok ilgilendi. 2006’ydı. Burasını açtık. Hep anarız. Sonra Fatih Genel Kaymakamımız geldi. Çok emek harcadı, çok. Kitaplar yazıldı, yarışmalar düzenlendi o dönem. 18 Martlarda binlerce ziyaretçimiz oldu burada. ’
Sayın Fatih Genel halen Bornova Kaymakamı. Editörümüzden bir rica da Muhammed’in selamını iletmesi olacak Fatih Bey’e. Bornova’ya ilk gelişimde ben de bir çay içimlik uğramak istiyorum uygun zamanında. Güzellikleri alkışlamak gerekiyor, takdir edip devamı için yüreklendirmek gerekiyor..
Kahramanımıza odaklanacak olursak..
1889’da Havran’a bağlı Manastır Köyü’nde doğdu. 1909 yılı bitmeden asker oldu. Terhis hep karanlıktı. 1912’de birliğiyle Balkan Savaşı’nda çarpıştı. Yıllarca cepheden cepheye savruldu. Balkan Harbi’nin ardından Çanakkale’de, Mecidiye Tabyası’nda görevlendirildi. Tam 9 yıl sonra, 1918’de terhis oldu. Ulusal Kurtuluş Mücadelesi başlayınca Büyük Taarruza katıldı. Ölümcül yaralar aldı. Zafer haberini bile hastanede aldı. Sessiz sedasız yine köyüne döndü.
Ketumdu. Ne mermi kaldırıp Ocean’ı yerle bir ettiğini, ne de Büyük Taarruz’daki anılarından bahsetti köyünde. Keçi çobanlığı yaptı. Rızkını kazanmaya yetmeyince odun kömürü yapıp sattı. Yakınları ‘ Müracaat et. Sana madalya verirler, maaş bağlarlar. ‘ deyince hep diklendi. ‘ Vatan için yaptık biz onları ‘ deyip kapattı hep konuyu..
Nisan 1934.
Mustafa Kemal Atatürk Balıkesir’den Çanakkale’ye giderken Havran’da konaklar. 19 yıl önce yine bir Nisan günü, Eceabat’ın Maydos’undaki karargahında misafir edip kahramanlığını övdüğü Seyit’tedir aklı. Edremit Kaymakamı’ndan bulunup getirilmesini rica eder.
Burada sözü yine Muhammed Yıkar’a bırakalım.
‘Dedem odundan eve dönünce askerleri görür evde. Korkar önce. Askerler nahiyeden geldiklerini ve Mustafa Kemal Paşa’nın kendisini beklediğini iletirler. Üstünün başının Paşa’nın huzuruna çıkmaya uygun olmadığını, ayrıca Ankara’ya gidecek tren parasının da olmadığını söyler Koca Seyit. Askerler Paşa’nın Havran’da olduğunu söyleyince yola çıkarlar. Önce Nahiye Müdürünü görürler. Müdür, aceleyle kendi giysilerinden verir dedeme. Ceket boyu ve kolları da kısa kalır hatta üzerinde. ‘
Huzura çıktığında ellerine sarılır Koca Seyit, Paşa’nın; ‘’ Hoşgeldiniz, sefa getirdiniz paşa hazretleri ‘’ der. Hal hatır faslından sonra ne iş yaptığını sorar Mustafa Kemal Paşa. Keçi çobanlığı yaptığını, arada oduna gittiği yanıtını alır. Üzülür Paşa! Kendisinden bir isteği olup olmadığını sorduğunda ise; ‘’ Ben halimden memnunum. Bazen odun keserken korucularla karşılaşırım. Baltamı almasınlar yeter Paşam. ‘’ sözleri duygulandırır büyük lideri. Odadakilere dönüp şu konuşmayı yapar:
‘’ Efendiler. Lütfen bu kahramanın durumuyla yakından ilgilenin. Memleketimizi bunlar kurtardı. Cumhuriyet bunların desteği ile kuruldu. Kimseye muhtaç etmeyin bu yiğitleri.. ‘’
Bu görüşmede ve sonrasında kendisine maaş bağlanmasını kabul etmez. Görece kısa ömrünün son döneminde Havran’da bir zeytinyağı fabrikasında hamallık yaparken vereme yakalanır ve 1939’da hayata gözlerini yumar.
Dostlarım.. Üç beş dakikada okunabilecek yazı için bir haftadır araştırma yapıyorum. Konuyla ilgili gereksiz ve özünden uzak çok şeye rastlayınca üzüldüm.
276 kiloydu! Hayır efendim; 215’ti.
Harp zamanlarında uydurulur böyle şeyler diyene bile rastladım maalesef!
Gerçek olan; bu cennet vatanın onbinlerce Koca Seyit’in kararlılığı ve yiğitliyle kurulduğu..
Gerçek olan; alçak gönüllülük ve Anadolumuzun ( çoğu kaybolmaya yüz tutan ) yüce değerleri..
Gerçek olan; günlerden Pazar olmasına rağmen anlatmaya çalıştığımız bu muhteşem tarihsel kişinin mezarında ve anıtında topu topu üç aile olmamız..
Lütfen gidin!. Koca Seyit orada.. Torunu Muhammed Yıkar orada..Tüm içtenliğiyle ağırlayacaktır sizi..
Bitirirken; toprağa karışmış şehitlerimize minnet, gazilerimize uzun ömür diliyorum…
FACEBOOK YORUMLAR